3 Ocak 2017 Salı

19.yy da Anadolu'yu anlatan bir sergi

         
  Geçtiğimiz Eylül-Aralık aylarında İzmir’de Arkas Sanat Galeri’sinde yer alan bir sergi vardı... Türker sağolsun organize etti, biz de son gününden bir gün evvel gidip gördük. Anadolu Seyahatleri 19. Yüzyıl ismini taşıyan sergiye  “nasıl olsa İstanbul’da da açılır” diye biraz kayıtsız kalmıştım. Halbuki İstanbul’da açılmayacaktı, nitekim benzer konu ile ilgili 18. Ve 19. Yüzyıllarda İzmir: Batılı bir bakış sergisi de 2013 Eylül-Aralık aylarında İzmir Arkas Sanat galerisinde yer almış ve İstanbul’a gelmemişti.
            İzmir’in önceki yüzyıllarda Türkiye’nin batıya açılan kapısı olduğunu Amerikalı Misyonerlerin hayatlarını incelerken keşfetmiştim. Amerikalı Misyonerler, Kudüs’e gitmek  amacıyla Türkiye’ye geliyor, karayolu ile deve veya at sırtında Kudüs’e doğru giderken Anadolu’yu tanıyıp, orada kalıyorlardı. Önceki yüzyıllarda İzmir, Doğu Akdeniz’in bir numaralı limanı idi kuşkusuz. Nitekim, 1853 yılında Antep’ten İstanbul’daki Bebek Mektebine (Robert Kolej) okumak için giden Alexan Bezciyan’da İskenderun’da bindiği gemi ile önce İzmir’e sonra İstanbul’a gidecekti. Bunları bildiğim için batılı seyyahların Anadolu turuna İzmir’den başlamalarını çok doğal karşıladım.
            Meraklıyım, acaba Batılı seyyahlar geçtiğimiz yüzyıllarda Anadolu’da ne gördüler diye, Türkçe’ye çevrilen 20 dolaylarında yabancı seyyahların yazdıkları kitapları aldım. Bunlardan roman tarzında olanları okudum, diğerlerine sadece baktım. Netice olarak indeksleri de olmadığı için doğru dürüst kullanamadım. İşte Anadolu Seyahatleri sergisini görünce anladım ki, o kitapların hepsini okusaydım, sergiyi görerek öğrendiğim kadar öğrenemeyecektim. Gidilen serginin eğer varsa mutlaka kataloğunu da almak gerek... Kataloğa bakınca insan es geçtiği bir eserin aslında ne kadar önemli olduğunu da anlıyor. Size, sergiden ve kataloğdan öğrendiklerimin kısa bir bölümünü bu yazı vasıtasıyla anlatmak istedim, buyrun okuyun:
            1842 yılında Fransız Milli Eğitim Bakanlığı bir karar alır. Bu karara göre, fizik ve coğrafya araştırmalarına ya da lisanlara, tarihe ve genel olarak medeniyetimizi ilgilendirebilecek her türlü araştırmalara yönelik seyahatler için bakanlık tarafından maddi destek sağlanacak ve teşvik edilecektir.
            İşte bu nedenle sergide Fransız Devleti tarafından desteklenen ya da kendini finanse eden 19. Yüzyıl Fransız seyyahların seyahatlerine öncelik verilmiş. Burada Ernest Chantre örneği de verilmiş. Chantre’nin seyahatleri, yaşadıkları sanatçılara Doğu’nun kapısını açmış. Gelen seyyahlar birer coğrafyacı, arkeolog, filolog, tarihçi, fotografçı gibi davranıp Anadolu’nun bir kısmının yüzyılın en erken tarihlerinde resim çizerek, not ederek kalıcı olmalarını sağlamışlar. Seyyahlara ışık tutan Alexandre ve Léon de Laborde kardeşler ayrıca gördüklerini eski çağ yazarlarının - Homeros, Strabon, Heredotos, Ksenefon- metinleriyle karşılaştırma da yapmışlar. Bir çok seyyah bilgi ve kültürleriyle bütün bu bilim dallarını kucaklamıştı.
            Serginin amacının Doğu hayalini kuran kimi batılı sanatçıların estetik veya kültürel hedefler uğruna ihanet ettikleri ötekinin gerçeğini de görmeye davet etmek olduğu da yazılmış kataloğda. İşte bu nedenle de yapay bir şarkiyatçılıktan farklı olmuş sergi...
            Türkiye’nin tarihi konusunda yabancı dilde metin okuyanlar sık sık Küçük Asya terimiyle karşılaşırlar. Küçük Asya ne demek? Bu tanımın nereleri kapsadığı sergi düzenlenirken okunan metinlerden çıkmamış. Yani, tarihciler de coğrafyacılar da çalıştıkları alana göre kullanmışlar tanımı. O halde, biz sadece Anadolu diyerek tanımlayabiliriz Küçük Asya’yı...
            Anadolu topraklarında hep Avrupa ile Asya ile alışveriş yaşanmış. Yukarda yazdım, Kudüs’e yani kutsal topraklara giden yolun da başı, Pers İmparatorluğuna, Roma İmparatorluğuna ve tabi akabinde Osmanlı İmparatorluğuna ev sahipliği yapmış bu topraklar 19. Yüzyılda bilginlerin ilgi odağı olmuş. Bu bilgilerin eski çağın gönderilerine/izlerine, hatta Hristiyanlığın erken dönemlerine ne kadar hassas olduklarına bu arada vurgu yapmak gerekir.                      
            Resim ve daha sonra fotoğrafın keşfi bilim adamları tarafından arkeolojik, etnolojik gözlemlerini kaydetmek için değerli araç olmuştu. Jean-Jaques Ampère’in nazarında, iki medeniyet burada Büyük İskender tarafından evlendirilmişti.
            Türkiye’deki antik İonya kentleri, Yunan şehir devletinin düzenlenişini aktarıyordu. Büyük Mimarlık ödülünün iki sahibi Pierre-Anne Dedreuz ve Nicolas Huyot 1820’de dört aylarını Lydia’da ve Karya’da geçirerek, Strabon’un Amasya haritalarını yeniden oluşturmaya çalıştılar.
            Anadolu’ya en uzun süreli seyahat düzenleyen isim, Temmuz 1816’de Fransa’dan yola çıkan Huyot’tur. Bacağı kırıldığı için bir müddet İzmir’de kalsa da 1818’de İstanbul’a doğru yola çıkar. Huyot gittiği yerlerde birbirinden farklı 300 den fazla çizim yapmıştır.
            Osmanlı İmparatorluğunun o döneminde kamusal alanda resim yapmak çok da rahat koşullara sahip değildi. Chenavard bu durumu: Resim dosyalarımız arasında İstanbul’un birkaç hatırasını da bulundurmak istiyorduk fakat bu isteğimizi tam olarak yerine getiremedik. Bazı kişiler ressamları ellerindeki taşlarla karşılıyorlar, sergiledikleri onur kırıcı davranışların en hafifi ise çizerler çalışırken etraflarını sarmak ve inatla bakışlarının yöneldiği doğrultuya yerleşip nesnelerin görüntülerini kapatmaktır. Bu engelleri aşmak için, parayla bir dükkanın içinden nesnelerin görüntüsünün kapanamayacağı bir yeri kiralamak gerekiyor fakat bizim buna ne zamanımız ne de bu çareye başvurma isteğimiz vardı. diye anlatacaktı.Belki de bu nedenle, çoğunlukla gemilerden yapılmış geniş manzaraların sayısı daha fazladır.
            Zor koşullarda gerçekleştirilen bu seyahatlerde hızlı çizim yapmanın genel kural olduğu bilinmektedir.
            Girault de Ptangey hayatını, bilgisini ve servetini Doğu mimarisini Fransa’ya tanıtmaya adamıştır.
            Arkas Sanat Galerisinin en üst katında Malatya’daki Aslantepe kazı alanının film ve fotoğraflarını görünce şaşırdım. Ben, kazıların 1932’den itibaren Louis Delaporte tarafından yürütüldüğünü bilmiyordum. Bakın Delaporte bugün Aslantepe olarak anılan antik Malatya kentinin konumunu ne güzel anlatmış: Mezopotamya’yı Anadolu Yaylası’na, Fırat’ı Karadeniz’e, İran’ı Hitit İmparatorluğu’na bağlayan ve güzergahı üzerindeki konaklama merkezleri Asur, Malatya, Kaniş ve Hattuşaş olan Antik Çağ’ın en önemli yollarından biri üzerinde bulunuyordu.
            Sergiyi gezdikten sonra Arkas Sanat Galerisi’nin çok yakınında bulunan La Cigale’de yemek yedik. Fransız Kültür Merkezi’nin bahçesinde yer alan lokanta çok hoşumuza gitti. İzmir soğuktu ve lokantanın şömineye benzeyen odun sobası gürül gürül yanıyordu. Yemekler de pek güzeldi, soba ve her türlü şey ambiyansa pek uygundu. La Cigale, Ağustos böceği demekmiş, sözlüğe baktım. Gerçekten de Ağustos böceği kadar sempatik bir yer La Cigale...

            Sergide yer alan eserler benim burada yazdıklarımdan çok daha fazla... En önemli olaylardan birisi de bazı eserlerin ilk defa gün yüzüne çıkmış olmaları... Arkas’ın sitesine girerek kataloğ temin ederseniz, hem benim gibi çok şey öğrenecek, hem de paranızı doğru kitaba yatırmış olacaksınız.


Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/ adresinde

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

WELAJANS Web sitesi çözümleri; Sizin de bir web siteniz olabilir. ->>> htt:// www.sitepaneli.net