19 Temmuz 2016 Salı

Antakya'nin Senköy'ü

           ANTAKYA’NIN ŞENKÖY’Ü

Ayfer Tuzcu Ünsal
                Şenköy, Yayladağ sınır kapımıza yakın şahane beldelerden birisi… Antakya’dan Yayladağ’a doğru giderken kaçırmanıza imkan yok. Çünkü, Şenköy’ün anakarayolunun üzerinde kocaman işaretleri var. Şenköy’e iligi duymamım sebebi, Çiya Lokantası sahiplerinden Zeynep Dağdeviren… Zeynebin annesi ve babası bu şirin köyde yaşıyorlar.

                Şenköy’de pek güzel eski bir caminin yanısıra, yerel taşlarla yapılmış, sevimli şirin binalar  da var. Tam köy meydanına denk gelen asırlık umru dut ağacı; bulgur yaptıkları meydan; yemyeşil bir çevre ve bol su var. Ayrıca bölgenin fotoğraflarını gördüğünüz Antakya tipi biberi de meşhur. Antakyalılar bu biberi olduğu gibi, yani tohumlarıyla ipe geçirip kurutuyorlar. Kışın kullanırken sıcak suya batırıyorlar, tohumlarını, gerekirse damarlarını temizleyip istedikleri yerlerde kullanıyorlar. Biberin bu şekilde kurutulmuşunun ismi “başbiber” olarak anılıyor. Başbiberle, kışın muhammaranın yanı sıra, dolma ve meze daha birçok yemek yapılıyor.
                Köyün camisinin giriş kapısı, Antakya’da Kuseyri ailesine ait bir evin kapısıymış, sökülmüş; numaralanmış ve getirilip buraya monte edilmiş. Camii ise, çok şanssız bir dönem geçirmiş. Çok kalın duvarlara sahip.  Üzeri, Divriği’de ki Ulu camii de olduğu gibi toprakla örtülüymüş, hangi akla hizmetle bilmiyorum, traktörlerle damındaki toprağı boşaltıp kiremit döşemişler. Hem, izolasyon zarar görmüş; hem de akmış yeni yapılan çatı… O güzelim yapı zarar görmüş. Bu binaların orjinalliğini neden bozarlar anlamış değilim…
                Zeynebin babası Yusuf Çalışkan ve annesi Fatma Çalışkan Çiya Lokantasının malzeme tedarikçileri aynı zamanda… Başbiber kurutuyorlar, dut şurubu hazırlıyorlar, kekik kurutuyorlar Antakya’da yetişen, Çiya lokantasının kullandığı her türlü yiyecek malzemesi Çalışkan ailesinin denetiminden geçip Çiya’ya gönderiliyor. Tüm bu hammaddeleri hazırladıkları alan o kadar temiz ki, yiyecekleri o kadar hijyenik şartlar altında üretiyorlar ki, gözünüz kapalı yiyebilirsiniz… Fatma Hanım, üretimin her aşamasını bizzat kontrol ediyor ve başında duruyor.
                Yusuf Bey’den rica ettim bizi Yoncakaya köyüne’de götürdü. Yoncakaya köyü, Akdeniz Hatay Sofrası lokantasının sahipleri Mehmet ve Barış Deveci’nin köyleri aynı zamanda. Kulaklı diye bir sepet yapıyorlar bu köyde. Sepetin malzemesi Hambalez ağacının baharda yeni çıkan dalları. Hambalez veya Murt, yaban mersininin kültüre alınmış halidir. Hambalez, Ağustos ve Eylül aylarında Hatay vilayetinin her yerinde meyve olarak satılır ve yenir.
                Yoncakaya köyünün en büyük özelliklerinden birisi, Anteplilerin “deşti” yer dediği susuz tarlalarda ziraat yapmak. Susuz tarımla mısır , biber gibi bitkiler yetiştiriyorlar. Ancak sıcak olan senelerde susuz yetiştirilen domatesler, kavunlar , karpuzlar hep yanarmış... Deşti yerin, yani susuz tarlanın ürünü, meyve veya sebzenin içindeki kuru madde çok olduğu için müthiş lezzetli oluyor. İşte bu nedenle Yoncakaya’nın zeytini ve zeytinyağı, biberi, tuzlu yoğurdu meşhur.
                Yayladağ’a doğru giderken Yusuf Bey bizi ulu çınarların olduğu bir yerde durdurdu. Yol seviyesinden aşağı indiğimizde şahane bir çeşme gördük. Belli ki çok eski ve suyu da pek bol... Bana göre hiç ergonomik olmamasına rağmen, suyu avucumla aldım ve önce yüzüme ve kollarıma döktüm, buz gibi harika... Etrafında asırlık ulu çınar ağaçları var, demek ki çok eski bir çeşme, ne güzel...
                Hatay, tanrının çok cömert davrandığı bir coğrafyada yer alır. Her taraf orman, her taraf yeşil ve her yerden bir su akar... Bu nedenle de sebze, meyve hem çeşitlidir hem de boldur. Samandağ’da o kadar domates yetişirdi ki, ben çocukken fiyat düşmesin diye denize dökerlerdi! Halen, Samandağını İskenderun limanına bağlayacak aklı başında kısa bir yol yapılmadı.....Neyseki senelerdir sebze Suriye’ye ihraç edilmeye başlandı. Bu şekilde bir nebze olsun üreticinin yüzü güldü.
                Bu bölgede köylerin her mahallesinde bir veya iki tandır var. Ortak kullanılan bu tandır, ekmek pişirecek hanım tarafından oraya odun getirilerek yakılıyor. Ekmek pişirildikten sonra da temizlenip öyle bırakılıyor. Tandır, topraktan yapılmış büyük bir küp aslında... Isınınca, duvarlarına ekmek yapıştırılarak pişiriliyor. Tandırda yapıştırmak suretiyle biberli ekmek de pişiriliyor. Tandırın duvarına ekmek yapışması için çok iyi ısınması lazım Bazı yörelerde bu ısınma işlemine tandırın ağarması deniliyor. Isınıp soğuyan tandır, kullanılma süresine göre bir süre sonra işlevini görmüyor. O nedenle eskisi kırılarak çıkarılıp yerine yeni bir tane konuluyor. Samandağ’ın girişinde böyle bir tandır imalatçısı da var zaten.

                Şenköy’de yerli taşla yapılan binalar da çok güzel. İşte bu nedenle de şimdi ismini hatırlamadığım bir de dizi çevrilmiş burada. Eliniz değdiği zaman etrafı zeytin ağaçlarıyla kaplı bu güzel bölgeyi gelip görmenizi tavsiye ederim.

Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/ adresinde

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

WELAJANS Web sitesi çözümleri; Sizin de bir web siteniz olabilir. ->>> htt:// www.sitepaneli.net