31 Mayıs 2016 Salı

Klikya'da Pek Keyifli Bir Gezi

Geçen hafta, eşimin Tarsus Amerikan Kolej’inden mezuniyetinin 50. Yılı nedeniyle Tarsus, Mersin, Adana ve Arsuzdaydık. Havanın zaman zaman yağmurlu olması hiç de keyfimizi bozmadı, pek hoş vakit geçirdik.

            Mersin’in kıyısı boyunca uzanan parkını ve yürüyüş parkurunu pek sevdik ve her sabah yürüdük. Sabahın çok erken saatında yürüyen, spor aletlerini kullanan Mersinlileri takdir ettik.
            Yeni açılan Mersin Divan Otel’i çok hoşumuza gitti. Kahvaltı için düzenlenen zengin mönünün yanısıra bol çeşitte sunulan yeşillikleri pek sevdik. Otelin en üst katındaki Roof 14 restoranında pek keyifli bir akşam yemeği yedik. Otelin tüm personelinin sempatikliğine, hizmet kalitesine hayran kaldık. Özellikle, toplu taşım araçlarını kullanırken bize hangi otobüse binmemiz ve hangi durakta inmemiz gerektiğini detaylarıyla anlattıklarında fevkalade memnun olduk.
            Akşam yemeklerinden birini Salı Kebab’da yedik... 25 senedir her hafta Salı günlerinde biraraya gelip, keyifli akşam yemekleri yiyen bir gurubun oluşturduğu Salı Kebab’ın mezeleri de, bıçak kıymasıyla yaptıkları kebab da gayet lezzetli... Sıkı dostluğun böyle bir mekan oluşmasına sebeb olması da ayrıca takdir edilecek bir olay...
            Mersin’i çocukluğumdan beri severim. Dondurmacı Halil, halen ilk kurulduğu yerde biraz da genişleyerek hizmet veriyor. Halen, kerebiç gibi yerel ürünleri yapıyor ve kalitede hiç değişiklik olmamış. Cezeryeleri 30-40 sene önce yediğim cezerye ile aynı lezzette...
            Sıra, Mersin bölgesinde yetişen bir kimyon türü. Laser trilobum (L) Borkh. (Umbelliferae) Latince ismi, diğer bir adı da Kefe kimyonu... Turhan Baytop’un Bitki Sözlüğü’ne göre özellikle çam ormanlarının altında yetişirmiş. Aklıma düştü, Balık Pazarı’na yürüyüp oradan aldım. Tadı, kimyona benziyor. Yiyince keskin kokulu bir tad alıyorsunuz, daha başka kokular da hissediyorsunuz, çok güzel... Kimyon kullanılan yemeklerde kullanılabilir. Ben, ağzıma birkaç tane atıp çiğnemekten müthiş hoşlandım, o şekilde tüketeceğim galiba!
            Kilikya’ya gidilir de, baba dostu Sevgili Fahri Bulut ziyaret edilmez mi? Fahri Abi, askerliğini Gaziantep’te yaptı, 50 sene önce öyle tanışmıştık... Kendisi, sanayici ve muhteşem bir bestekar. İnternetten bestelerini seslendiren solistlere ulaşabilirsiniz, tavsiye ederim. Adana’yı Tarsus ve Mersin’e bağlayan karayolu üzerindeki fabrikası bugün halen üretmeye sürüyor. Fahri Abi’de masası üzerinde bulunan müzik aletleriyle şarkı üretmeye devam ediyor. Yani, sanayi ürünleri ile şarkılar gayet uyum içinde yanyana yollarına devam ediyorlar.
            Gelelim Tarsus Amerikan Koleji’ne... Anadolu’da Misyonerler tarafından açılan tüm okulların tarihçeleri Frank Stone tarafından, Academies for Anatolia isimli kitapta toplandı. Burada yazdıklarımı Frank Stone’un kitabından çevirdim... Çok detaylı ve ilginç bilgiler olmasına rağmen, ben pek azını buraya koydum.
İlk başta ismi St. Paul Enstitüsü olan Tarsus Amerikan Koleji, 22 Kasım 1888’de açıldı. Okulu, Protestan Rahip olan Jenanyan kurmuş, Albay Shepard finanse etmişti. 3 öğretmeni ve 17 öğrencisi vardı. Öğretmenin ikisi Jenanyan ve karısı idi, diğeri ise MacLachlan isimli birisi.... Öğrenciler arasında Antepli, babasız Solomon ve Yuşa isimli bir yetim de bulunuyordu.Öğrencilerin çoğu, Adana Antakya, Kozan, Maraş gibi civar illerden geliyordu. Bir öğrenci de İzmir’den gelmişti. Öğrencilerin hepsi erkek ve Protestan Ermeni idi.
            1887’de Fransız bir firma Adana-Tarsus-Mersin arasında bir demiryolu inşa etmişti. Demiryolu ulaşımı kolaylaştırıyordu. Jenanyan, Koleji 7 sene idare etti. Yerini Dr. Thomas Davidson’a bırakıp, biraz da zorunlu olarak Konya’ya gitti. Bugüne kadar bünyesine ilk öğretimi de ekleyip, genişleyerek gelen Kolej, 1990 lı yıllardan itibaren kız-erkek karışık öğretime girdi.
            Tarsus Amerikan Koleji pek çok değerli mezun vermiştir, benim ilk önce aklıma gelen isimlerden birisi Altan Zeki Ünver’dir. 1939’da Konya’da doğan Ünver, Orta Öğrenimini Tarsus Amerikan Koleji’nde tamamladıktan sonra, Robert Kolej’de liseyi okur. Mezuniyetinin akabinde Amerika’ya gider ve kimya mühendisliğinin yanısıra kimya ve ekonomi dalında iki master derecesi alır. Tarsus’da üç yıl öğretmen olarak çalışan Ünver, eşiyle birlikte arkadaş evi ismini verdikleri binada lise çağında okuyan ve barınmaya ihtiyaç duyan köy çocuklarını toplar okuturlar. Daha sonra bu proje tavuk yetiştirme projesine dönüşür. Ünver bu arada Toplum Kalkınması ve Kardeş Köy çalışmalarında rehber öğretmenlik yapar. 1970’lerin başında Türkiye Kalkınma Vakfı’nın bünyesindeTarsus’un Namrun yaylasında yoksul beş çiftçi ailesiyle ve tümüyle gönüllü çalışmalar başlatılır. Bölgede başarılı biçimde gelişen ve “Tarsus Projesi” olarak bilinen proje, 1981’de Hollanda’da, küçük üreticilere yönelik uluslararası 250 benzer uygulama arasında “en başarılı örnek” seçilerek, ödüllendirilir. Bahsi geçen kırsal alan kalkınma projesiyle Altan Bey, edindiği deneyimle küçük üreticilerin rekabetçi piyasa ekonomisinde özel girişimciler olarak yer aldığı ülke ölçeğinde bir tarımsal üretim biçimi kurar. Önceleri Tarsus Projesi olan sistem daha sonra Köytür adı ile Türkiye Kalkınma Vakfı’nın bünyesinde şirketleşir.
            Buraya neden Altan Ünver’i yazdım? Altan Bey, benim Türkiye için düşündüğüm kooperafçilik modelini hayata geçiren insandı da ondan... Altan Bey’in bu misyonu Tarsus Amerikan Koleji’nin kuruluş gayesi ile de bire bir örtüşüyor. Frank Stone’un kitabında Kolej’in Kilikya bölgesindeki yetim çocukları okutmak ve iş sahibi etmek için kurulduğu yazıyor.
            Benim Köytür’le yolum, onların daha fazla tavuk satılsın diye başlattıkları proje ile başladı. Anadolu’da etle yapılan otantik yemeklerinden bazılarını tavukla pişirip, yerli insanlara tattırıyorduk. Bu arada izleyicilere tavuğun besin değeri, gıda hijyeni ve benzer konularda da bilgi de veriliyordu. Proje sırasında Tarsus ve özellikle Kayseri bölgesinde yapılan kooperatif çalışmalarını izleme şansım oldu. Köylülerin kooperatife üye olduktan sonra nasıl yaşam seviyelerini yükselttiklerini, üretimlerini artırdıklarını, çocuklarını okuttuklarını onlarla konuşarak öğrendim.

            Ben, Altan Bey’le hiç tanışmadım, sadece yaptıklarının pek az bir kısmını takip ettim. 2002’de ki develüasyonla zor duruma düşen Köytür, Ecevit’in büyük desteğine rağmen kapanmaktan kurtulamadı. Altan Bey’in 2005 yılında –erken sayılabilecek yaşta- vefatı beni olduğu kadar, Köytür’e gönül bağlayan çok insanı da üzdü, daha ötesi hayallerini yıktı!

Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/ adresinde

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

WELAJANS Web sitesi çözümleri; Sizin de bir web siteniz olabilir. ->>> htt:// www.sitepaneli.net