İki haftadan beri Hatay’ın Arsuz ilçesinde ki yazlık evimde inşaat yaptırıyorum. Hava oldukça serin ve evim perişan olduğu için yakın dostum Gezmen ailesi ile kalıyorum. Fatma ve Hasan Gezmen aynı zamanda evimin bulunduğu sitede görevli oldukları için çoğu zaman evden sabahtan beraber çıkıyoruz. Ben inşaata gidiyorum, onlar işlerine gidiyorlar.
Buradaki on beş günlük yaşam sürecim benim için sosyolojik bir çalışma oldu aynı zamanda. Zira, 24 saat Arsuz’ta yaşayan köylülerle birlikteyim; konuşuyoruz, tamamen etsiz yemekler yiyoruz ve ben tüm dikkatimle onları gözlüyorum.
Önce, pek imrendiğim köy yaşantısından bir kesit yazmak istiyorum: Fatma Gezmen’in anneannesi Arzu Hanım, tahmin ediyorum 90 yaşları civarında, gayet dinç bir kadın. Ne kadar dinç olduğunu, halen alaturka tuvalete oturabildiğini yazarak anlatabilirim. Hafızası da yerinde. Konacık köyünde en küçük oğlu ile oturuyor. Geçen hafta torunu Fatma, kızı Cahide Hanım’ı ziyarete geldi. Şöyle bir düşündüm, Arzu Hanım istese 8 çocuğunu ve onlardan olan sayısını bilemediği torunlarını ziyarete gider ve bu şekilde 365 gün gezebilir! Hemen burada gözümüzü şehre çevirirsek, iki çocuklu çekirdek bir ailede çocuklar ve torunlar büyük bir şevkle çalıştıkları için anneanne veya babaanne çocuklarını veya torunlarını Arzu Hanım kadar rahat ziyaret edemez. Onlarla kalmaya gittiğinde, misafir olduğu ev sakinleri çalıştığı için sabahtan evde bir kahvaltı hazırlayacak birey dahi olmayacaktır. Farkındayım... ülkemde ve dünyada muhteşem bir değişim var. Ülkemdeki nüfusun yüzde sekseninden fazlası şehirde yaşıyor. Şehirde ise, kirli bir havanın içinde sürekli çalışmanıza, gününüzün en verimli saatlarını yollarda toplu taşım araçlarında geçirmenize, yağmurda, karda sefil olmanıza rağmen sadece karnınızı doyuracak kadar bir kazanç elde edebilirsiniz. Bu sırada ise, ailenize ayıracak yeterli vakti yaratamadığınızdan aile ilişkileriniz zorunlu olarak zayıflar. Kısaca, Arzu Hanım sizin neneniz olsa, onu Arsuz’da olduğu gibi misafir edemezsiniz. Hatta, daha ileri gideyim size yük olur!
Fatma her akşam, kümesin kapısını kilitliyor. Bir iki ay önce, kümese nasıl olduysa bir gelincik girmiş ve 45 tane tavuğu öldürmüş. Bilmem bilir misiniz? Gelincik çok yırtıcı bir hayvandır ve saldırdığı kurbanının sadece kalbini yer! Bu katliamdan kurtulan birkaç tavuk ve horozla Fatma yeniden bir tavuk popülasyonu elde etmeye çalışıyor. Ancak, tavuklar da enteresan, önce kuluçkaya yatmaya karar veriyor, bir iki gün sonra fikrini değiştirince kuluçkadaki yumurtalar ölüyor tabii! Her ne ise, sabahları da kümesin kapısı açılıyor ve tavuklara yem veriliyor. Aynı zamanda kümesten yumurtalar da toplanıyor. Arta kalan tavuklar sağolsunlar benim kaldığım sürede beni yumurtasız bırakmadılar! Tavuklar gün boyunca portakal, mandalin ve limon bahçelerinde keyiflerince yayılıyorlar. Bazan ağaçların altına da yumurtladıkları oluyor!
Arsuz’da inekler ölüyor! Çiçek hastalığı çok yaygın. Fatma’nın annesi Cahide Hanım’ın da iki ineği öldü. Üstelik, ölen ineklerden birisi hamileydi, buzağısı doğdu, anne öldü. Birkaç gün sonra buzağı da öldü. Yani üç inek öldü toplam olarak. Salgın hastalık olduğu için resmi görevliler ölen inekleri toprağa gömüp, etrafı da kireçlemişler. Ahır da temizlenmiş. Ancak, benim gözlediğim, Devlet, bu kadar ciddi hayvan hastalığı konusunda yeteri kadar ilgilenmiyor. Cahide Hanım söyledi, hayvanlara aşı yaparken, aynı şırınga ile beş tane ineği aşılıyorlarmış. Üstelik aşı miktarı da çok az olduğu için, yazdığım gibi hayvanlar yeteri kadar aşılanmıyor ve neticede ölüyor!
Kaldığım sürede Fatma bana ve ailesine tamamen etsiz, muhteşem yemekler pişirdi. Çevrede yetişen ebegümeci, gelincik, kaz ayağı, yabani pancar ve adını yazamayacağım en az on türlü ottan çok değişik yemekler yaptı. Yabani otlarla çökelek ve soğan eklenerek çok da güzel börekler ve kömme yapılıyor. Taze yabani kekikle muhteşem bir bakla pişirdi, bayıldım. Yine yabani kekikle çökeleği kavurarak harika bir meze hazırladı. Taze kekikle çok lezzetli bir de omlet yapılıyor.
Hatay bölgesi, Tanrı’nın çok cömert davrandığı bir coğrafyaya sahip... Havası çok güzel, deniz güzel, dağlardan gelen su güzel, insanlar da çok güzel... Ancak, bir o kadar da geri kalmış... Yaklaşık 40 senedir buraya düzenli gidip geliyorum. Elektrik çok problemli burada... Bir kesiliyor, en az iki gün... İnsanlar elektriksizliğe alışmış jenaratörle yaşıyorlar. Ustaların hepsinin jenaratörleri var. Benim gibi jenaratörsüzler ise ölü sayılıyor!
Arsuz’dan Samandağı’na kıyıdan bir yol var. Tam 40 senedir o yol yapılmadı! Bir ara yapıyoruz dediler, belli yerlere kadar asfaltladılar, ama sonra bıraktılar. Şimdi öylece duruyor. O kadar güzel bir güzergahı var ki yolun, üstelik Samandağı’nı İskenderun limanına bağlayan da bir yol.
Hatay’daki yollar da çok bozuk. Geçen gün İskenderun’un ara sokaklarından geçtim ve nereden gideceğimi şaşırdım, delikler o kadar büyüktü ki... Arsuz’u Kale köyüne bağlayan yol, daha bu sene yapılmış, ama bağlantı yolları halen bir felaket... Bütün arabaların teker jantları eğilmiş durumda, çıplak gözle görebiliyorsunuz.
Hatay’da köy evinde iki hafta muhteşem bir deneyimdi. Beni misafir eden Fatma ve Hasan’a; Cahide Hanım’a sonsuz teşekkürler...
999 Kepekli unla yapılmış yufka ekmek
1017 Arsuz'da güneş batıyor
1050 Kekikli bakla yemeği
1051 Kekikli çökelek kavurması
1052 Tereyağlı pekmez
965 Gökkuşağı
956 Fatma, nenesi Arzu Hanım, Annesi Cahide Hanım, kız kardeşi Aysel
937 Portakal çiçeklerinin kokusu mest etti
958 Katliamdan kurtulmuş tavuklar
981 Yediveren limon, bir tarafta myv, bir tarafta yeni çiçek
972 Fatma'nın bahçesinde sarı papatyalar
983 Bütün Hatay'ı kokuya boğan portakal çiçekleri
Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/ adresinde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder