8 Nisan 2013 Pazartesi

Mezopotamya'da ticaret


Su değirmenlerinin bu topraklarda geliştirildiğini öğrendikten sonra, onun nasıl teknelere uygulandığını ve bu yüzden de ticaretin daha hızlı yapılıp geliştiğini anladım. Kısacası, Mezopotamya’dan başlayarak ticarete pek merak sardım. Ticaretin tarihini; neler alınıp satıldığını; ticaret yapmak için hangi yolların kullanıldığını ve yöntemlerini öğrenmek için eski kitaplar aldım. Bu arada, internette Londra’daki British Museum’un bu konuda muhteşem bir sayfası olduğunu gördüm.


 British Museum, Mezopotamya’daki ticareti bize öğretmek için pek de güzel bir oyun kurmuş. Oyun dedimse, sadece öğretici bir oyun... Anlamak için İngilizce bilmek gerek tabii. Oyun, birbirinden farklı mallar taşıyan, o malları farklı yöntemlerle ulaştıran ve farklı karakterde ki üç tüccarın davranışlarından oluşuyor. Oyunun ana gövdesini şöyle tercüme ettim:


                Miladdan önce Fırat nehrinin kıyısındaki Sippar şehrinde yaşıyorsunuz... Babanız, Sippar’da yaşayan önemli bir tüccar. İşte o nedenle, babanız size işini, hayatı öğretmek ve malların Sippar’dan farklı ticaret yollarıyla başka ülke ve şehirlere nasıl nakledildiği konusunda bilgi sahibi olmanızı istiyor. Güneşli, Fırat nehrinin üzerinde yakamozların oynaştığı güzel bir sabah sizi, Sippar’ın kapısına götürüp orada tüccarlarla tanıştırıyor. Tanıştırdığı tüccarlar kısa bir süre içinde Sippar’dan ayrılıp mallarını takas edecekleri şehir ve ülkelere gidecekler. Babanız, ticareti öğrenmenin en iyi yolunun bu tüccarlarla beraber gidip, işlerini nasıl yaptıklarını görmek olduğunu söylüyor. Siz olsanız hangi tüccarla gidersiniz? Nur-Şamaş Kaniş –Kayseri yakınında- kolonisine ait, dağların ardındaki Aşur kentine gidecek, tekstil ürünleri götürüp yerine gümüş ve altın alacak.
Bu arada Nur-Şamaş’ın kısa boylu, sessiz ve iri koyu renk gözleri olan bir adam olduğunu söyleyelim. Size bakıp başını sallıyor!
Babanız size veda edip, ayrılıyor. Nur-Şamaş yürümeye başlıyor, siz de onu takip ediyorsunuz. Küçük bir adam olmasına rağmen hızlı yürüyor.
Nur-Şamaş dar bir sokağa sapıp, bir kapıdan içeri girip, bir avluya varıyor. Yerde duran ağır tekstil balyalarından birini size veriyor. Siz, onu güçlükle kaldırıyorsunuz.
Nur-Şamaş’la gitmek mi, yoksa şehre dönüp başka bir tüccara mı takılmak istersiniz?

İddin-Sin ise kayıkla Dilmum adasına seyahat edecek. Yanında takas edecek hububat ve tekstil yükü var. Onları akik,bakır ve inci ile takas edecek.
İddin-Sin Dilmun adasından. Sizin lisanınızı çok kuvvetli bir aksanla konuşuyor. Söylediklerini anlamak için dikkatli dinlemek gerek. Arkadaş canlısı ve sürekli sırıtan bir adam, aynı zamanda iyi huylu da birisi.
İddin-Sin bir an önce eve dönmek istiyor. Zira, kendi bıraktığında doğum yapmak üzere olan karısını üç aydan beri görmedi. İddin-Sin size kayıkla önce nehirden aşağı doğru, denize gidileceğini, sonra da kıyı boyunca kürek çekerek Dilmun adasına varılacağını söylüyor.
Hangi tüccarla giderdiniz, geri dönüp başka bir tüccara takılmak ister misniz?

Nabium-malik eşekle Kuzeydeki Mari kentine seyahat ediyor. Orada tekstil ürünlerini balık yağışarap ve kereste ile takas edecek.
Evet, oyun bu mihvalde devam ediyor. Ben, buraları, binlerce önce yapılan ticaretin niteliğini anlamanız için özellikle çevirdim.

Ticaret ve ulaşım
Mezopotamya bölgesinin fazla doğal kaynağa sahip olmaması nedeni ile orada yaşayan insanlar komşu ülkelerle ticaret yaparak ile ihtiyaçları olan hammaddeleri elde etmek zorunda kaldılar.
                Tahıl, yağ ve tekstil Babil’den yabancı ülkelere götürülerek kereste, şarap, değerli metal ve taşlarla takas edildi. İlaveten, diğer ülkelerin tüccarları Babil’e kendi mallarını getirip, orada bulunan ve yetişenlerle takas ettiler.
                Tüccarlar, farklı yöntemler kullanarak mallarını taşıdılar. Bu yöntemler biraz da taşıyacakları malın cinsine göre değişiyordu. Örneğin: tahıl hem ağır hem de yer işgal eden bir üründü ve gemi ile taşınıyordu. Diğer bir örnek ise, değerli taşlardı... Onlar, küçük, hafif ve değerli olduklarından yürüyerek veya eşekle taşınarak ticareti yapılıyordu.
                Antik Babil, gelişen ve büyüyen ticaret ekonomisine sahipti. Babil’de ticaretle uğraşmak beceri gerektiriyordu. Doğal kaynak olmadığı için bu tür ürünlerin fiyatı yüksekti. Ama buna karşılık ihtiyaç fazlası tarımsal ürünler vardı. Canlı bir ticaret sistemi gelişmişti. 1500 mile ötedeki Hindistan, daha yakındaki Türkiye’den işlenmiş veya ham olarak çeşitli ürünler getiriliyordu. Ticaret tamamiyle ekonomi ve kültürle örtüşüyordu.
                Şimdi gelelim Mezopotamya'daki günlük hayat nasıldı sorusuna... Öyle ya, ticaretin belki de başladığı yer olan bu topraklar, o zaman nasıl yönetiliyordu, ne tür ticari malları vardı, bilmek gerek...
 
Mezopotamya’da günlük hayat
                Mezopotamyadaki günlük hayat, yapılan iş çeşidine göre değişirdi. Diğer başka ülkelerde de olduğu gibi, Mezopotamyada yaşayan halk da eşit değildi. En üst makamda ve bütün gücü elinde bulunduran rahiplerdi. Onların bir altında krallar, resmi görevliler ve askerler bulunurdu. Askerlerden sonra tüccarlar, sonra takas edenler ve esnaflar gelirdi. Bütün bu saydıklarımızdan sonra çiftçiler; en alt sınıfta ise köleler bulunuyordu.



Rahipler
                Evet, en üst sınıf olan rahiplerin sosyal piramidin en üzerinde bulunmaları bir tesadüf değildi. Zira, onlar Mezopotamyalıların inandıkları tanrılara en yakın insanlardı. Mezopotamyalıların Zigurat denen tapınaklarına sadece ve sadece rahipler girebilirdi. Zigurat, her şehir-devletin tam ortasında bulunurdu. Rahipler, Zigurat’ın yanında çamurdan yapılmış tuğla evlerde yaşarlardı. İki kattan oluşan bu evlerin tuğlasını güneş, zaman içinde sertleştirirdi. Rahiplerin görevi, Mezopotamyalıların sorumlu oldukları davanıştan sapmamalarını ve tanrıları mümkün olduğunca mutlu etmeyi sağlamaktı.

Krallar ve Resmi Görevliler: Üst Sınıvın kralları
                Her şehir-devletin kanunlarını krallar ve resmi görevliler yaparlardı. Nitekim, Babil kralı Hammurabi, bu işi daha da geliştirmiş ve kanunları yazmıştı. Krallar ve resmi görevliler de Zigurat’a oldukça yakın yine çamur-tuğladan yapılmış iki katlı evlerde otururlardı. Bir insanın kıyafetine bakınca genellikle hangi sınıfa ait olduğunu anlardınız. Üst sınıf çok güzel elbiseler giyerler ve altından yapılmış oldukça çekici mücevherler takarlardı. Saçları ise, ya bölükler halinde örülmüş, ya da bağlanmış olurdu.

Askerler ve yazıcılar
Bu ve diğer sınıfları gelecek yazıda yazacağım.


Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/p/yazilari.html adresinde

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

WELAJANS Web sitesi çözümleri; Sizin de bir web siteniz olabilir. ->>> htt:// www.sitepaneli.net