Cahit Saraç’ın “Gaziantep’te Tiyatro” kitabında çocukluğunu kapsayan 40’lı yıllardan 1970’li yılların sonuna kadar yaşadığı çok ilginç anılar var. Tabii ki Gaziantep’te gösteri yapan tiyatro sanatçıları ve guruplarına da gayet detaylı bir şekilde yer verilmiş.
Ancak, bunca değerli anı ve olaylar silsilesi kitapta belli bir düzende yer almıyor. Kitabın bu işi severek yapacak bir editöre ciddi şekilde ihtiyacı var. Baktım, okumakta güçlük geçiyorum, kitaba index yaptım. Ve o zaman, bazı sanatçıların zaman içerisinde birkaç kere, farklı oyun ve gösterilerle Gaziantep’e geldiklerini fark ettim.
Geçen yazımda, pek hoşuma gittiği için ip cambazlarını, hacivatçıları, manicileri, destancıları Cahit Bey’in gözlemleriyle yazmıştım, bu sefer de yaşadığı birkaç anısını yazayım...
Cahit Bey ve arkadaşları Gençlik Tiyatrosu ismini verdikleri bir gurup kurarlar. Cep harçlıkları ile, Şehitler Abidesi’nin karşısında ki çıkmaz sokakta kendilerinin “Leblebici Han” diye isimlendirdikleri gün boyu yuvarlak kazanlarda leblebi kavrulan oldukça büyük handa bir oda tutarlar. Cahit Bey, tüm tiyatro kitaplarını oraya taşımıştır. Gün içerisinde okuldan arta kalan zamanı bu odada geçirirler ve sahneye koyacakları oyunların provalarını da burada yaparlar. Cahit Bey, bu başlığın altına 1957 tarihini koymuş...
Birgün, yine bu odada toplanmışken aniden iki sürpriz ziyaretçi gelmiş: Salah Birsel ve Sabahattin Eyüpoğlu... Cahit Bey ve arkadaşları müthiş şaşırmış, onlara ne ikram edeceklerini, nasıl ağırlıyacaklarını bilememişler... Kendilerini toparlayıp misafirlere çay ikram ettikten sonra Sabahattin Eyüpoğlu, raflardaki kitapları incelemiş. Ve demiş ki “Muhsin Ertuğrul bu çabalarınızı görseydi çok duygulanırdı”... Muhsin Hoca’nın ismini duymak bile çok heyecanlandırmış Gençlik Tiyatrosuelemanlarını...
Sadi Tek Kumpanyası 1946 yılında Nakıp Sineması’na gelmiş. Cahit Bey’in gördüğü ilk kumpanya... Babasına bağış karşılığı verilen davetiye ile annesiyle birlikte gitmişler. Sahnede kırmızı bir perde, tepede ramp ışıkları... Sadi Tek’in bu dekor içerisinde kaşları ve saçları kaybolmuş biçimde heykel gibi bir görünümü varmış. Cahit Bey burada şu cümleleri kullanmış: “Sadi Tek oyuna başlamadan, kırmızı perdenin önünde sanki tüm seyircilerin ellerinden tutarmışcasına hem sert; hem olabildiği kadar mert, hem iyi yürekli, hem duygusal kendini tamamen seyirciye vererek başlardı: Ne atom bombası/Ne Amerikan rüyası/ Ne .... (sayfalarca devam eder)”
Yukarda, “babasına bağış karşılığı verilen davetiye” dedim. Bunu açıklamak gerek: 1948’li yıllarda Gaziantep’e gelen Sadi Tek gibi tiyatrocular önce resmi dairelere uğrayıp, gösteri için izin alıyorlar. Daha sonra ise, gurupta bulunan tanınmış tiyatro sanatçılarını yanlarına alıp, Belediye Hanı gibi o zamanın iş merkezlerini dolaşıp, oynayacakları oyunun konusunu, kendilerinin kaç yıllık oyuncu olduklarını falan anlatıp, dostluk kurmaya çalışıyorlar. Daha sonra da davetiye şeklinde bastırdıkları kartları tüccarlara verip, karşılığında bağış alıyorlar. Cahit Bey, “bunu böyle yapmak zorundaydılar, zira doğrudan gişeye güvenseler zarar etmeleri işten bile değildi” diyor.
Dedim ya, kitapda ders alacak, öğrenecek pek güzel anılar var. Hıfzı Ege, 1956 ile 1960 arasında Gaziantep’te Valilik yapmış. O da var Cahit Bey’in kitabında... Gençlik Tiyatrosunun elemanları tiyatroyu çok seviyorlar, çeşitli oyunları sahneye koyacak imkanları ve oyuncuları da var, ancak prova yapacakları yer yok! 1957 senesinde birgün kalkıp, Vilayete Hıfzı Ege’ye gidiyorlar. Kapıdaki polis, “konu ne?” diye soruyor. Cahit Bey, “tiyatro” diyor. İsimlerini de söyledikten sonra Vali Bey’in makamına alınıyorlar. Vali Bey onları sevecenlikle karşılıyor, oturtuyor ve dinledikten sonra, “Şimdi bir toplantıya katılmam gerek, saat 15:00’te gelin, sorununuzu çözeyim” diyor.
Cahit Bey ve arkadaşları saat 15:00’te tekrar Vali Bey’e gittiklerinde onu, kendilerini beklerken buluyorlar. Geçen bir kaç saat içerisinde Vali Bey çözmüş sorunu. “Bakın çocuklar, Halkevi’nin karşısında Sıhhi Müze’nin olduğu yeri biliyorsunuz herhalde. Az önce Milli Eğitim Müdürü ile görüştüm, ona sizlerden bahsettim ve dediğim salonu size tahsis etmeye karar verdim. Havalar soğudu, oraya soba kurduracağım. Şimdilik bir ton odun yeter size. İki anahtarı var oranın, birisi sizde dursun. Birini de görevliye vereyim, size hem yardımcı olsun, hem de temiz tutsun oraları... “ Cahit Bey, birgün içerisinde oluşan bu olumlu gelişmenin rüya olup olmadığı konusunda epey tereddüt geçiriyor...
Şimdi, elinizi vicdanınıza koyun ve bana söyleyin... 2013 yılın Türkiye’sinde böyle bir olay olabilir mi? Bir Vali, tiyatroya hevesli üç-beş çocuğu dinler mi? Onlara, hizmetli de temin edip, sıcak bir yuva tahsis eder mi? Peki, Salah Birsel, Sabahattin Eyüpoğlu gibi insanlar, küçük bir han odasındaki tiyatro heveslisi birkaç çocuktan haberdar olup, onları ziyaret ederek yüreklendirir mi?
Cahit Bey’in anılarını yazmaya devam edeceğim...
Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/p/yazilari.html adresinde