Uluslararası Doğu Akdeniz Turizm ve Seyahat Fuarı EMITT, 24-27 Ocak’ta TÜYAP fuar alanında gerçekleşti. Önce, biraz ülkemizdeki turizm hakkında bilgi vereyim. 2012 yılında ülkemize 30 milyona yakın ziyaretçi gelmiş ve bizen çok turist ağırlayan 6. ülke konumuna yükselmişiz.
Bu sene, 17. kez düzenlenen EMITT’e 70 yabancı ülke katıldı ve 100 bini aşkın ziyaretçi geldi. Türkiye’nin dört bir yanındaki şehir, belde, köy, turistik yerler de kentlerini tanıtmak için çeşitli gösteriler yapıp, yöresel yiyecek dağıttılar.
Ben EMİTT’i çok seviyorum. Etrafta gezen mehteranlar; hacivat-karagöz; Roma İmparatoru falan pek hoşuma gidiyor. Aaaa bir de bu sene yeşiller giymiş Doğa veya Masalcı Teyze vardı, pek hoştu.
Salonları gezerken ağaçlar, hafif çamur ve jip görünce bilin ki orada muhteşem doğa sporları yapılıyor. Onların videolarını izlemek, çok profesyonel rehberlerden bilgi almak pek ilginç. Herkes kendi çapında bölgesini gayet iyi tanıtıyor.
Merkezi Bartın’da bulunan Küre Dağları Milli Parkı standı benim çok ilgimi çekti. Milli Park, Kastamonu ve Bartın illeri sınırları içinde. Tabiat yürüyüşü mekanları arasında önemli özellik olan Pan Park sertifikası almış. Hazırladıkları sevimli standda Küre dağlarında yetişen çiçekleri, var olan yaban hayvanları ve diğer canlıları anlatan güzel posterler hazırlamışlardı. Küre dağlarında yetişen kızılcıkla şerbet hazırlamışlar, onu ikram ediyorlardı.
Müdür Ahat Deliorman, soyismi gibi ormanı çok seven bir insan. Bu nedenle de Orman Mühendisi Serpil Hanım’la birlikte Küre Dağlarına turist çekmeye çalışıyorlar. Küre’ye hiç de yabancı değilim. Kastamonu’ya, İnebolu’ya gittiğimde Küreyi görmüş ve birgün içlerine, derinliklerine girmeyi arzu etmiştim. Orman, o kadar geniş, ağaçlar o kadar büyük ve çeşitliydi ki, sağlıklı görünümleri beni mest etmişti. Kar mevsimi bitince Küre Dağları Milli Parkında alacağım soluğu.
Bayburt’un standında iki hanımefendi kuşburnu ile yapılmış tatlı çorba dağıtıyorlardı. Ben de tattım ve çok beğendim. Müesser Ağın ve Leyla Karabulut’la konuştuğumda Bayburt’ta kadınlara gelir sağlamak amacıyla kurulmuş, sivil toplum örgütü olduğunu anladım. Birçok hanım bu merkezde yiyecek üretip, satıp para kazanıyorlarmış. Siparişle de çalışan merkez, Bayburt’daki birçok kadına iş imkanı sağlıyormuş. Tatlı çorba dedikleri, tam da aşure aslında. Bayburt’ta aşure ocaktan indirilirken içerisine kuşburnu marmelatı konurmuş. Gerçekten, kuşburnu aşurelik buğday ve kuru meyvelerle büyük uyum sağlamıştı.
Özellikle son senelerde Anadolu mutağına büyük bir ilgi var. Herkes birşeyler araştırıp, ortaya çıkarıp, imal ederek onu EMİTT’te tattırıyor. Kumburgaz Turizm Meslek Lisesi öğretmen ve öğrencileri, kendi yaptıkları “Demirhindi” şerbeti ikram ediyorlardı. Şerbet, çok şekerli değildi, o nedenle de içine konulan baharatların kokusunu alabildim. Çok başarılı bir üründü.
Isparta’nın Gelendost ilçesi her sene EMİTT’e katılır ve herkese elma dağıtırlardı. Sloganları “Türkiye’nin elma bahçesi”. Bu sene bir değişiklik yapmışlar. İlçelerinden getirdikleri paketli elmaları satıyorlardı. Ayrıca bir şerbetçi tulumunun içine elma suyu koymuşlar herkese tattırıyorlardı. Elma suyu, tek kelime ile nefisti.
Taraklı, Sakarya’nın ilçesi. Turizm dünyasında pek popüler bir yer. Taraklı’ya günlük veya konaklamalı turlar düzenleniyor. Taraklı Belediyesinin standında “uğut” vardı, hemen satın aldım. Uğutu ben, Müjgan Üçer’in Sivas mutfağı konusunda yazdığı kitaplardan öğrendim ilk kez. Uğut, buğday çimlendirilip, ezilerek yapılan bir tatlı. Çimlenme sırasında şeker açığa çıkıyor ve karışım, inanamayacağınız kadar şekerli oluyor. Taraklı’da birileri uğutu imal etmiş, kavanoza koymuş satıyor. Rengi, koyu kahverengi, tadı ise, şekerli ve hafif isli gibi... Gerçekten de çok ilginç... Taraklı standında Belediye Zabıtası duruyordu, bu nedenle uğutu satın aldığım kişi imalatçı değildi. Üzerinde etiket de yoktu, bilgi alacak biri de yoktu, imalatçının ismini maalesef yazamıyorum. Bu arada, uğut hakkında başka bir bilgi ekliyeyim buraya: Amerikadan getirttiğim fermentasyonla yapılan yiyecekler kitabında, Mısır’da aynı yöntemle alkollü bir içecek yapıldığını ve ismine de “buza” dendiğini okudum.
Hep yiyecek yazıyorum... Fuarda başka şey yok muydu diyebilirsiniz. Eeee “dervişin fikti ne ise, zikri odur” derler, doğru söylerler...
İlhan Koçulu, Kars’ta gravyer peyniri üretir. Geçtiğimiz senelerde onun ürettiği peynirleri Metro’dan alabiliyorduk, artık alamıyoruz. Fuarda Kars Bölgesi Kooperatifleri bir stand açmıştı, İlhan Bey’in o meşhur gravyeri de orada idi. Derhal aldım. Evde sabahtan kızarmış ekmekle ürettiği peyniri yerken, İlhan Bey’in peynir ustası olduğuna bir kez daha karar verdim. Zaten, mesleği ailesinden devralmış, peynirinin tarihi taa gerilere gidiyor. Demek istediğim bir gelenekselliği var ve İlhan Bey’de kendi kuşağının başarılı temsilcilerinden birisi... İnternette ismi ile ararsanız, kurduğu peynir müzesi de dahil olmak üzere her türlü bilgiye ulaşacaksınız. Küçük siparişleri de karşıladığı iyi bir satış organizasyonu var.
Kırklareli standında, Kültür Müdürlüğü araştırmacısı Zekeriya Kurtulmuş ile karşılaştım. O standda da illerinde üretilen Boza, hardaliye gibi içecekleri dağıtıyorlardı. Hardaliye, üzüm suyunun fermente edilmesiyle yapılan bir içecek.Valiliğin çıkardığı Kırklareli Mutfağı kitabında şöyle anlatılmış: Üzümler kabukları kırılacak şekilde ezilir. Fıçıya bir kat kabuğu kırılmış üzüm, bir kat vişne yaprağı dizilir. En üste de kabuğu çatlatılmış hardal tohumu konulur ve fermentasyona bırakılır. Hardaliye 20 gün sonra içmeye hazır olur. Musa Dağdeviren’den aldığım bilgiye göre, hardaliye biraz bizim “tah şerbeti” ne benziyor. Tah şerbeti biliyorsunuz üzüm hasadının en sonunda yapılır. Şirede veya şarapta kullanılmayan üzümler tah şerbeti olarak değerlendirilir. Tah şerbetinden farkı, fermente edilmesi ve içerisine hardal tohumu konulması. Bu arada, tah şerbetini Maraş’ta ana cadde üzerinde baharat, zahire, çeşitli ekşiler satan dükkanlarda hem de ücretsiz olarak içebileeğinizi yazayım.
EMİTT’in tanıtıma gerçekten de büyük faydası var. Mardin’in Dargeçit ilçesinde ki ÇATOM’a çalışan hanımlar bu fuarı iyi öğrendiler. Eşyalarını da alıp, aslan gibi stand filan kiralamadan gelmişler. TÜYAP çalışanları da pek iyi... Onlara yer gösterip, yardımcı oldular. Ama, ürettikleri fular, çanta ve diğer aksesuvarlar İstanbuldakilerin ilgisini çekecek kadar cazip olmadığı için galiba fazla satış yapamadılar. Olsun, önemli olan cesaret... Taaa Dargeçit’ten kalkıp, İstanbul TÜYAP’a gelebilmek...
Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/p/yazilari.html adresinde