16 Nisan 2017 Pazar

Bir mantar toplama macerası

Geçen hafta sonunu  Antalya’nın İbradı kazasının Ormana köyü’nde geçirdik. Amacımız, Jilber Barutçiyan’dan mantar dersi almak, doğada yürümek ve mümkün olursa mantar toplamaktı.  Mevsim henüz tam olgunlaşmadığı için biz mantar toplayamadık. Üstelik sağanak halinde yağmur, hatta dolu yağdı. Şiddetli yağmur altında yürümek keyifliydi. Ancak, yeteri kadar korunamadığım için müthiş ıslandım.
Diğer gezginlerde gördüm, baktım en iyisi panço şeklinde olan yağmurluklar. Pançonuzun içine fotoğraf makinanızı, çantanızı koyduğunuz için onları da ıslanmaktan korumuş oluyorsunuz. Döner dönmez kendime internetten panço bir yağmurluk aldım. İbradı kazası, Ormana ve Ürün köyleri düymeli evlerin bulunduğu, Yörüklerin yaşadığı, yılkı atlarının barındığı, keçilerin zıp zıp zıpladığı, kuzu mantarlarının severek sporlarını yaydığı pek güzel bir ormanlık alan... Toros dağları, denizle aramıza giriyor ama, bize her türlü güzelliği de sunuyor bu arada.
            Fest Travel’ın düzenlediği Toroslarda Mantar Avı programına uygun uçak sabahtan Sabiha Gökçen’den kalkıyordu. Biz, oraya çok uzak olduğumuz için bir gece önceden Atatürk Hava Limanından uçtuk Antalya’ya. Havaalanı otelinde kalıp, sabahtan mantarcı gurup ile buluştuk.
            Gayet konforlu ve büyük minibüslere doluşup iki saat süren bir yolculuğun ardından ulaştık Ormana köyüne. İlk durağımız bizi burada konuk eden Ormana Active’in Berberoğlu Konağındaki restoranıydı. Ormana Active’in sahipleri, aslen oralı oldukları için bu turizm hareketini başlatırken köydeki birçok evi satın almışlar ve butik otel haline getirmişler. Ormana’nın ünlü düğmeli evlerinden birinde de biz kaldık Türker’le... Ahşap, otantik pek güzel evler... Ama iyi restore edilememişler bence! Eski ahşap kapısı kapanmayan banyomuz Hilton lavabo şeklindeydi mesela! Kocaman da bir küveti vardı!
            Doğa bir bütündür. İçinde yer alan hiç bir canlı fazladan ya da lüzumsuz değildir! Mantarlar, bitki ya da hayvan değildir. Mantar doğada yer alan ayrı bir türdür. Günümüzde mantarların doğadaki rolleri daha iyi anlaşılmış ve mantarlar olmaksızın yaşamın neredeyse imkasız olduğu saptanmıştır. Mantarların doğada pek çok görevleri vardır. Karaca, sincap, tavşan, ayı, bazı kuş cinsleri ise mantarlarla beslenirler.

            Jilber Barutçiyan, ülkemizdeki tek mikolog, yani mantar uzmanı. “Türkiye’nin Mantarları-1” kitabının da yazarı. 2012’de çıkan kitabı bir solukta okuyup çok beğenmiştim. Kitabın beraberinde verilen bir skalada da Türkiye’de çok rastlanan mantarların fotoğrafları ve bilgileri var. Skalanın bir yüzünde yenilebilen, diğer yüzünde zehirli mantarlar anlatılıyor. 2012 yılında basılan kitabı okuduktan sonra
pazardan mantar almaz oldum. Taze toplanmış mantarı naylon torbaya koyunca o mantarı zehirli hale getirmiş oluyorsunuz, iyi mi? Jilber Bey'in toplayamadığımız için Alanya’dan getirtmek zorunda kaldığı mantarın türü kuzu göbeği/moral mantarı idi. Ayrıca yanında aynı mantarın kurutulmuşunun yanısıra ayı mantarı tabir edilen Porçini mantarının da kurusunu getirmişti. Bize pişirmesini de öğretti, o kadar lezzetliydi ki, ben hayatımın geri kalanında mantar avcısı olmaya karar verdim. Kendime mantar kesmek için bir de bıçak ve fırça edindim. Jilber Bey mantarı bol soğanla kavurarak yemesini öğretti bize. Ayrıca içine koyduğunuz krema da mantarın lezzetinin ortaya çıkmasına neden oluyor. Kuru mantarları ise bir saata yakın süt ile ıslatıyorsunuz, gerçekten pişirdikten sonra daha lezzetli oluyor. Kuzu göbeği mantarının ve diğer mantarların önce dışlarını fırçalıyorsunuz. Gayet mantıklı! Yıkarsanız mantarın tadı gidiyor. Tabii mantarınız çamurlu ise yıkamak zorundasınız. Kuzu göbeğinin ortadaki boş kısmında solucan olabilirmiş. Biz, rastlamadık! Kuzu göbeği mantarını mutlaka iyice pişirmek gerekirmiş, iyi pişmezse zehirleyebilirmiş. Kurusu için bu kural geçerli değilmiş.
Kitapda o kadar önemli bilgiler var ki, bir kaçını paylaşmak istiyorum. Mantar illada yenir yenmez öldürmez! Mantarın ishal yapması da bir zehirleme türüdür. Cinsine göre böbrek yetmezliğine veya başka hastalıklara neden olabilir. Hayvanların afiyetle yedikleri bazı mantar türleri insanlar için zehirli olabilir.
                    Torosların bize sunduğu doyumsuz manzaralardan birisi de Altınbeşik mağarası. Beyşehir
Gölü ile bağlantılı olan mağara Manavgat Vadisi’nin batı yamacında bulunmaktadır. Dr. Temuçin Aygen tarafından 1966 yılında keşfedilen içinde göl bulunan mağara ancak birkaç sene önce turizme açılabilmiş. Şu anda mağaraya lastik rafting botu ile girebiliyor ve 200 metre kadar ilereyebiliyorsunuz. Gezerken aldığımız bilgiye göre mağaranın ikinci katında da bir göl bulunuyor, zaten işte o gölden bizim bulunduğumuz alana su da akıyordu. İkinci kattan ilerleyen mağaracılar 5,5 kilometre kadar Beyşehir Gölü’ne doğru gitmişler. Daha da gidecek yol varmış, araştırma ve keşif çalışmaları devam ediyormuş. Mağaraya girmek, kısmen yapılan aydınlatma çalışmaları altında sarkıt dikitleri incelemek pek keyifliydi. Yalnız rafting botuna bindiğiniz ve botun içi su aldığı için ayaklarınızı çıkarıp bota oturmak zorundasınız. Hava yağmurlu ve soğuk olmasına rağmen, mağaradaki su, ayaklarımı hiç üşütmedi.
            İbradı Antalya’nın kazalarından birisi. İbradı’da da şahane manzara, konaklar ve bir de 1000 yıllık bir kestane ağacı bulunuyor.



           Düğmeli evlerin görünüşü gerçekten çok estetik ve insana tarih hatırlatıyor. Duvarları taş malzeme ile örülen evlerin aralarında ahşap hatıllar konulmuş. Hatılların dik olanları dışarı taştığı için sanki oraya düğme konulmuş intibası veriyor. Kapılar, kapı şakşakıları, cumbalar, bağevi yapıları pek güzel. Hem çok güzel fotoğraf malzemesi, hem de merakla gezilecek bir ortam yaratıyor.
            Eynif ovası, Antalya’nın kuzeyinde , Manavgat’ın batısında dağlık kısımda bulunuyor. 49 bin
dekarlık, koskocaman bir ova... Çeşitli nedenlerle ekilip biçilmiyor, iyi de oluyor, zira orada yabani at sürüleri yaşıyor. Sayıları 400’ü bulan atlar 15-20 bireylik guruplar halinde yazın ovada, kışın dağ eteğinde yaşıyorlar. Rivayet edilir ki, 100 sene önce Süvari birliğinden doğaya bırakılan atlarmış. Verilen bilgiye göre, süvarilerin atları hızlı koşup, hareketli bir yaşam sürdükleri için daha sakin olan köy yaşamına adapte olamazlarmış. O nedenle kullanılmadıkları için doğaya bırakılmışlar, orada yabanileşip, çoğalmışlar da... Kapadokya’da olduğu gibi yakalanıp, uysallaştırılmazlarmış. Ancak, bir söylentiye göre özellikle turist sayısının arttığı yaz aylarında Manavgatlı kasaplar tarafından et temin edilmek üzere yakalanıp kesildikleri oluyormuş.      



Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/ adresinde

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

WELAJANS Web sitesi çözümleri; Sizin de bir web siteniz olabilir. ->>> htt:// www.sitepaneli.net