28 Ocak 2016 Perşembe

Mimar Sinan'ın Yaptığı Camiler

MİMAR SİNAN’IN YAPTIĞI CAMİLER
            Geçen Pazar günü Fest travel firmasının organizasyonuyla Dr. Nuri Seçgin rehberliğinde İstanbul’daki Mimar Sinan eserlerini gezdik. Gezdiğimiz eserler arasında Edirnekapı semtinde Mihrimah Sultan Cami, Fatih’te Şehzade Cami, Süleymaniye Cami, Kasımpaşa’da Piyale Paşa Cami, Eminönünde Rüstem Paşa Cami ve Beşiktaş’da Sinan Paşa Camileri vardı.

            Mimar Sinan’ı ve eserlerini Doğan Kuban’ın kaleminden İstanbul Ansiklopedisinden okuyalım:
            Mimar Sinan 1490-1588 yılları arasında yaşadı. Kayseri’nin Ağırnas köyünde doğdu ve Yavuz Sultan Selim döneminde devşirme olarak yeniçeri ocağına alındı. İstanbul’da eğitim gördü.
            Sinan’ın 9 yıl süren taşra hizmeti ile acemi oğlanlık dönemi dokuz yıl sürdü. Daha sonra ki yıllarda Yavuz Sultan Selim’le çeşitli seferlere katıldı. Sinan’ın katıldığı bu askeri seferler, bir yandan onun Yeniçeri ocağı içinde ilerlemesini sağlarken, bir yandan da geleceğin mimarına çağının önemli kentlerini görme ve tanıma olanağı veriyordu. Sinan, sefer yolları üzerinde mimari anıtları incelemiş ve gördüklerini ileride yararlanmak amacıyla değerlendirmiştir. Çünkü askerlik yaşamının son aşamasında onun Hassa başmimarlığına atanması rastlantıya bağlanamaz. Sinan, mimarlığı çok önceden aklına koymuş, acemi oğlanlık döneminden başlayarak kendini yapı sanatına hazırlamıştır.
            Mimar Sinan’ın eseri olduğunu kesinlikle söyleyebileceğimiz ilk bina Karagümrük’te bulunan 1530-31 Üçbaş mescididir. İkinci ve üçüncü binalar ise 1532-33 tarihli Kumkapı Muhsine Hatun Mescidi ile Ayvansaraylı Hüseyin Efendi’nin 1533-34 yılına tarihlediği eski Kasım Paşa Camisidir.
            1530’lu yıllar Sinan’ın mimar  olarak deneyiminin arttığı, kendini Hassa mimarlığına hazırladığı yıllardır. Çabaları boşa gitmeyecek, mimarbaşı Acem Asli’nin ölümü üzerine boşalan başmimarlığa 2. Vezir Damad Lütfi Paşa’nın tavsiyesiyle 1538 yılında atanan Sinan bu tarihten  sonra kendisini artık tamamiyle mimariye vermiştir.
            1548 yılında tamamlanan Şehzade Mehmed Camisi, Sinan’ın ilk büyük eseri, Osmanlı mimarisinin evrensellik yolunda paylaştığı ilk menzildir. 1548’den ölümüne kadar önünde bulunan kırk yıl içerisinde, Sinan daha nice menzillere kademe kademe erişecek, küçüklü büyüklü yapıları ile, Osmanlı mimarisini mantıki sonucuna ulaştıracaktır.
            Sinan’ın tasarlayıp inşa ettiği, onardığı ya da ona yakıştırılan 477 yapının ayrıntıları şöyle özetlenebilir:Bunların 29’u saptanamayan, 172’si yangın, deprem ve imar faaliyetleri sonucu yokolan; 49’u daha sonra klasik dönem mimarisinden farklı tarzda yenileştirilen; 23’ü harabe; 204’ü 16. Yüzyıl biçim ve üslubunu koruyarak zamanımıza ulaşan yapılardır.
            Üsküdar Mihrimah Sultan Camisi, geleneksel cami şemasını Osmanlı cami mimarisine uyarlama yolunda önemli denemelerden biridir. Şehzade Mehmed Camisi ise, merkezi planlı şemanın ideal Osmanlı çözümüne ışık tutan bir aşamadır. Bu aşama, eni, boyu, yüksekliği benzer değerler taşıyan simetrik ve dengeli bir mimari düzeni, toplu bir mekanı, merkezi kubbe sistematiğini ve iç kabuğun dış kitleye yansıtılmasındaki duyarlılığı ifade eder. Şehzade Mehmet Camisi’ni Sinan’ın “Çıraklık Döneminin” başeseri olarak tanımlayan Sa’i, onun Şehzade’den sonra artık özgün eserler verme aşamasına ulaştığını belirtmiştir.
            Kadırga Sokullu Camisi, Sinan’ın “Ustalık Dönemi”ne tarihleyebileceğimiz bir binadır. Rüstem Paşa Camisi ise, İstanbul Rüstem Paşa Medresesi, Beşiktaş Sinan Paşa Cami-Medresesi ve İstanbul Süleymaniye Külliyesi ile birlikte, Sinan’n Kalfalık Dönemi’nin kayda değer esrleri arasında yeralır.
            Sinan’ın “kalfalık”tan “ustalığa” yükselmesini yani tam anlamı ile olgun yaratıcılık dönemine girmesini 1560’lı yılların başına tarihliyoruz. Ustalık mertebesine erişmesinde, giderek gelişen mimarlık bilgisinin İstanbul’un su sorununu çözmek için Kağıthane sularını kente getirme çabalarının sağladığı engin yapısal deneyimlere pekiştirilmesinin büyük rolü olmuştur. İstanbul’un alınmasından sonra Fatih Sultan Mehmed kentin su şebekesini elden geçirtmiş ve 1550’li yıllara kadar Bizans’tan kalan sistem onarımlarla işler durumda tutulmuştur. Fakat Kanuni zamanında su sıkıntısı baş gösterince Sultan Süleyman, Halkalı ve Kırkçeşme tesislerinin yenilenmesi görevini Sinan’a vermiştir. Sinan şebekeyi yenilemiş ve 1553-1564 yılları arasında Evvel Kemer, Müderris Köyü Kemeri, Uzun Kemer, Eğri Kemer, Güzelce Kemer ve Mağlova Kemerini yaptırmıştır. Bunlar basit su yapıları olmak yanında mimari değeri bulunan eserlerdir.
1575 yılında tamamlanan Edirne Selimiye camisi, yine Sa’i Mustafa Çelebi’nin deyimi ile Sinan’ın “ustalığının” yapısıdır. Gerçekten de bu cami Osmanlı klasik mimarisinin tüm niteliklerini bünyesinde taşır. Sinan, bu anıtla sanatının doruğuna ulaşır. Sinan, Selimiye’ye 1560’lı yıllarda, veriminin en yüksek noktada bulunduğu dönemde tasarlamıştır.
            Sinan’la özdeşleşen Osmanlı klasik mimari üslubu, 17. Yüzyıl sonlarına kadar ana çizgilerini ve temel niteliklerini korumuş ise de, Sinan’ın klasizmi daha o yaşamını sürdürürken belirli değişikliklere uğramıştır.
MİHRİMAH SULTAN KÜLLİYESİ
            Edirnekapı’da yükselen Mihrimah Sultan Camisi, Sinan’ın mimarideki plastik tasarım gücünü en iyi ifade eden yapılarından birisidir. Yapı, cami, medrese, çifte hamam, çarşı, türbe ve sıbyan mektebi olarak, aralıklarla,fakat sonunda 1560’lı yıllarda tamamlandığı kabul edilir.
ŞEHZADE KÜLLİYESİ
            Fatih’te yer alan külliyenin içinde başlangıçta cami, medrese, tabhane, ahır, mektep, imaret ve Şehzade Mehmet’in türbesinden oluşmaktaydı. Ancak daha sonraki yıllarda Rüstem Paşa Türbesi ve sebili, Şehzade Mahmut Türbesi, Şeyülislam Bostanzade Mahmud Efendi Türbesi, İbrahim Paşa Türbesi gibi birçok türbe yapılmıştır. Sıbyan mektebi, imaret, tabhane-kervansaray ve medrese bu avlunun dışındadır.
SÜLEYMANİYE CAMİSİ
            İstanbul şehri’nin simgesel yapısı... İstanbul deyince ilk akla gelen cami silüeti... Osmanlı döneminin en büyük külliyesi, eğitim merkezi, imareti, hastanesi, çarşı bölgesine yakınlığı ve Haliç’e bakan dış avlusunun, Evliya Çelebi’nin dediği gibi, dünyayı seyreden olağanüstü konumuyla İstanbul yaşamının odaklarından biriydi.
            Süleymaniye Külliyesi mimarlık tarihinin en büyük şantiye organizasyonlarından biriyle gerçekleşmiştir. Osmanlı klasik döneminin yapı tekniğindeki en üst düzeyini ve yapı ekonomisini belgelediği gibi, Osmanlı kent yaşamında büyük sultan vakıflarının sosyal ve simgesel rolünü açıklama açısından da eşsiz bir tanıktır.
            Cami ibadete 1557 yılında açılmıştır. Yapı bitmeden önce, orada çalışacak yüzlerce insanın görev ve kimlikleri tanımlanmış, verilecek ücretler saptanmış, külliyenin işlemesi ve bakımı için gerekli bütün eşya ve malzeme belirlenmiş ve bu işlevin sonsuza dek süremesi için gerekli vakıflar sağlanmıştır.
            Süleymaniye Camii ve Külliyesi’nin bakımı ve işlemesi için 221 köy, 30 mezra, 2 mahalle, 7 değirmen, 2 dalyan, 2 iskele, 1 çayırlık, 2 çiftlik, 5 köyün mahsülü, 2 ada ve 1 hisse vakfedilmiştir. Külliyenin yevmiye ile görevlendirirlenleri 700 kişi idi.
            Vakfiyede caminin hizmetleri için 281 kişilik bir kadro öngürülmüştür.
RÜSTEM PAŞA CAMİSİ
            İstanbul’da Sinan’ın deniz kıyısına yaptığı üç camiden birincisi Mihrimah Sultan’ın Üsküdar’daki külliyesinin camii, ikincisi kocası Sadrazam Rüstem Paşa’nın Tahtakale’de, Uzunçarşı’nın sonunda yaptırdığı cami, üçüncüsü  yine Üsküdar’da Şemsi Paşa’nın küçük külliyesinin camidir. Rüstem Paşa camii, döneminin en süslü camisidir. Ticaretin bu en yoğun olduğu yerde, ibadet hacmi yol kotundaki dükkanlar ve alt yapı üzerinde, yüksek bir platform üzerine yerleştirilmiş ve olduğundan çok daha büyük etki yapan 15,5 metrelik kubbesiyle, cami kıyı silüetine egemen bir konumda inşa edilmiştir.
            Rüstem Paşa Camii Osmanlı mimari tarihinde olağanüstü çini kaplamasıyla ün kazanmıştır. Örtüye kadar yükselen bu çini İznik duvar çinileri imalatının teknik ve desen açısından en mükemmel aşamasına ulaştığı dönemin ürünleridir. Çini kaplama, özellikle çiniyi bir cami inşaatı sırasında bütün yapının içini kaplayacak kadar çok kullanma, ancak Rüstem Paşa’nın ikinci sadrazamlık döneminde ve kendisinin isteğiğle büyük para sarfıyla kabil olabilirdi. Nitekim İznik atölyelerinin yeteri kadar çini üretememeleri nedeniyle Rüstem Paşa’nın Kütahya’da bir özel çini atölyesi açtırdığı belirtilir. Sinan, karar kendisine kaldığı zaman, çiniyi ancak belli noktaları vurgulamak için kullanmıştır.
PİYAYALE PAŞA KÜLLİYESİ
            Kasımpaşa’da Kaptan Mahallesinde cami, medrese, tekke, türbe, hazire, sıbyan mektebi, sebil, çarşı ve hamam bölümlerinden oluşur. II. Selim’in damadı Kaptan-ı Derya Piyale Paşa tarafından yaptırılmıştır.
            Külliyenin arsası Haliç’in kuzeyinde, Piri Paşa Deresi’nin oluşturduğu vadinin derinliklerinde Okmeydanı’nın eteklerinde yer alır.
            16. yüzyılın ikinci yarısında İstanbul’da gözlenen nüfus artışı karşısında Kanuni Sultan Süleyman surlarla çevrili tarihi yarımadadaki yığılmayı hafifletmek amacıyla, içlerinde Piyale Paşa’nın da bulunduğu bazı devlet adamlarına, civarda yeni yerleşimlerin merkezini oluşturacak külliyeler inşa ettirmelerini emretti. Amaç, kenti az yerleşim olan bölgelere doğru yaymaktı.
SİNAN PAŞA KÜLLİYESİ
            Beşiktaş’ta Barbaros Buları ile Beşiktaş Caddesi’nin birleştiği yerde Barbaros Anıtı’nın bulunduğu parkın karşısındadır.

            Camii, medrese ve şimdi yıkılmış olan çifte hamadan oluşmaktadır
Ayfer Tuzcu Ünsal


Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/ adresinde

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

WELAJANS Web sitesi çözümleri; Sizin de bir web siteniz olabilir. ->>> htt:// www.sitepaneli.net