26 Kasım 2012 Pazartesi

insan evriminin hikayesi yeniden yazılmali


Ahmet Turgut Yazman tarafından hazırlanan Göbeklitepe  belgeselini ilginç bulduğum yanları ile anlatmaya devam edeyim. Göbeklitepe, Şanlıurfa’ya 12 km uzaklıkta, Fırat’ın getirdiği bereketli topraklarla örtülü bereket hilali denilen bölgenin kuzeyinde... Burada ki tarımın 7-8 bin yıl önceden başladığı tahmin ediliyor.
                Göbeklitepe’nin bu kadar eski olduğu nasıl bilindi? Tarih belirlemede kimya biliminden faydalanılıyor, Karbon14 testiile tüm arkeolojik bölgelerin yaşını tespit edebiliyorlar.
                Göbeklitepe’nin arkeoloğu Klaus Schmidt, kazdığı bölgenin sadece ve sadece şölen, ibadet gibi insanların biraraya gelerek gerçekleştirdikleri sosyal etkinlikler için kullanıldığını düşünüyor. Peki, Göbeklitepe’de tapınaklara gelen insanlar nerelerde yaşıyorlardı?
          Schmidt’in bu soruya birkaç cevabı var: Birisi, Göbeklitepe ile yaklaşık aynı zamanda kurulan Nevali Çori. Nevali Çori, Atatürk Baraj Gölü suları altında kalmış, Şanlıurfa’ya 40 km uzaklıkta en eski prehistorik yerleşim birimlerinden birisi. Şanlıurfa’nın kuzeyinde kalan Nevali Çori, aynı zamanda Fırat’ın kollarından, Kantara Çayı’nın doğu kıyısına kurulmuş bir yer. Bu bilgileri İletişim yayınları tarafından çıkartılan Atlaslı Büyük Uygarlıklar Ansiklopedisi ‘Eski Anadolu ve Trakya isimli kitapdan aldım. Kitapda Nevali Çori’de bulunan bir tapınağın çizimi de var, neredeyse Göbeklitepe’de bulunan tapınakla aynı.
                Yine Klaus Schmidt’in söylediğine göre, şu anda kazıların devam ettiği, Göbeklitepe’nin çağdaşı  Suriye’de üç yerleşim yeri daha var: Jefr El Ahmar, Fransızlar tarafından; Tell Abr, Suriyeliler tarafından; Halep Tell Karemelni ise Polonyalılar tarafından kazılıyor. Bu kazıların sonuçları çıktıkca Göbeklitepe’ye tapınaklara gelen insanların da kimliği biraz daha açıklık kazanacak.
                Göbeklitepe’deki tapınakları planlamak, inşa etmek ve onca yükü taşımak için bir lidere, hatta mühendise ihtiyaç var. Schmid diyor ki: “Liderleri olan hiyearşik bir toplum olduğunu sanıyorum. Sadece çalışmak için değil, şölen için de biraraya geliyorlardı. Şölen sırasında bütün bunları yaptılar. Henüz duvarları açmadık ama, zeminde veya duvarların arkasında mezarlar olacağını düşünüyorum. Bence alanın asıl işlemi defin amaçlı kullanılmış olması.”
                Seyrederken anladım ki, Göbeklitepe’yi bulan Klaus Schmidt, buranın bir tapınak olduğunu ve muhtemelen ölülerin tapınakların tabanına veya etrafına gömülmüş olabileceğini vurguluyor. Hatta, bulunan tapınağın tabanının sugeçirmez olmasını da bu nedene bağlıyor. Alanda, şimdiye kadar mezar bulunmamış, ama bu ilerleyen kazı çalışmalarında bulunmayacağı anlamına gelmiyor.
                Belgesel sayesinde Tasavvuf ehli Metin Bobaroğlu’nu tanıma şansını yakaladım. Göbeklitepe’deki tapınağı gayet güzel anlatıyor bence. Şöyle diyor:
Kültürel yaşamın başlangıcının kökü Anadolu olabilir. Zekanın simgesi, anlatımı resmedebilmektir.  İnsan, zekasının evrimiyle kendini tanımlayabilir. Kültür olgusunun da ziraatle başladığını düşünebiliriz. İnsanlar tarıma dayalı yaşama başladıklarında bir takvime ihtiyaç duydular. Takvim için gökyüzüne bakmaları ve bilgiler almaları gerekti. Bu bilgiler rafine edilmeliydi. Göbeklitepe’deki buluntuda 12 dikilitaş var. Daire şeklinde yerleştirilen taşların ortasında da 2 tane Tvar, karşılıklı. Bu taşların üzerlerine de hayvan figürleri ve el biçimleri var. Ayrıca, yılan figürü, ay, güneş, T’nin ilişkilendirilmiş biçimi H harfi de bulunuyor. Ortadaki 2 T’nin birbirleriyle bağı, ilşkisi gösterilmiş ve tam yanına ayla, güneşle iligili semboller konmuş. Sembolik anlatımlar yüksek şuuru gösterir. Göbeklitepe, Neolotik çağdan da önce… Buradan anladığımız birşey var: Bazı kültürler battı, yokoldu. Ve sonra aynı ortamda yeniden bir kültür doğdu. O zaman biz batık kültürlerle karşılaşıyor olabiliriz. İnsan heykelinin gögüs kısmında belirgin kolye gibi giysi, takı veya bölge işareti olarak alacağımız figürler var. Eller birleşmiş. Tibet’te, Hint’te rastadığımız antik Mısır’da rastladığımız bir fügür bu. Daha sonraları ise İslam kültürü içinde namaz kılmak, insanın iç güdülerini harekete geçirme deneyimini gösteriyor. Bu tarz birşey çok ileri bir uygarlığın sembolü.
                Ve 12 sütunun yer aldığı daire biçimini 12 burçla ilişkilendirebiliriz. Neden? Çünkü taşların üzerinde bu tarz figürler. Boğa, burçlar belirli dönemlerde hayvan figürleri ile sembolize edilmiştir. Hermetik gelenekte ilişkilendirildiğinde daha anlam kazanır. Hayatidir. Genetik yapısına dair bir evrime işaret etme olasılığı vardır. Hayvanın o karakterinin insanda taşınması, insanın zeki olması, saf olması, güçlü ve üretken olması, ileri görüşlü olması anlamına gelir. Anlayacağınız burada 1 dominant karakterde insan anlatılmıştır.
Ahmet Turgut Yazman,  Göbeklitepe/Dünyanın ilk tapınağı ismini verdiği belgeselini kendi dilinden şöyle anlatıyor:  
Anadolu üzerinde araştırma yapıyordum. Bektaşilik/Mevlevilik üzerine ve yolum Mısır’a düşüyordu. 2006 yılında bir gazete haberinde Göbeklitepe’yi gördüm. Okuduğum haber, İngiliz gazetesinden çevrilmiş bir haberdi. Klaus Schmidt böyle birşey olduğunu buradaki sembolik anlatımın aşkın bir anlatımı olduğunu çok cesurca açıklamıştı. Buradan anladım ki, inançla ilgili Mısır’da aradığım şey Anadolu’da vardı. Çok merak ettim. Şanlıurfaya gittim, Göbeklitepe’yi gördüm. Klaus Schmidt de oradaydı. Kendisinden dinledim, çok etkilendim. 4 senelik bir süreçte bu belgeseli hazırladım.
Belgeselin kutusunun üzerinde bulunan Newsweek’in yazdığı satır bence özetliyor olayı: İnsan evrimin hikayesini yeniden yazıyor.



Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/p/yazilari.html adresinde
WELAJANS Web sitesi çözümleri; Sizin de bir web siteniz olabilir. ->>> htt:// www.sitepaneli.net