27 Temmuz 2012 Cuma

Belen'deki Kurtoğlu Lokantası


Belen, Türkiye’de birçok yerleşimin adı. Diğer Belenler daha çok köylerin isimleri olurken, Hatay’daki Belen, ilçe... Amanosların içerisinde önemli bir geçit; daha doğrusu Akdeniz’den/İskenderun Körfezinden Güneydoğu’ya giderken geçmek zorunda olduğunuz bir dağ aralığı...

Çocukluğumdan beri İskenderun’a gelirken geçtiğimiz ve benim bakkallarındaki meyve çeşitliliğine, kasaplarındaki etlerinin nefasetine hayran olduğum bir geçit Belen... 1882’nin Ağustos-Eylül aylarında, Antep Tıp Fakültesine atanan Dr. Fred Shepard’da eşi ile geçmiş Belen’den.
Daha doğrusu o zaman Amerika’dan, Avrupa’dan veya başka yerden sadece gemi ile gelinebileceği için, İskenderun’a yolalan bir gemiye binmişler. Limanda iner inmez de katırlardan oluşan bir kervana binip, Antep’e doğru yola çıkarken Belen’den geçmişler. Belen’den geçtikten sonra geceleri konaklayarak tam 5 günde varmışlar Antep’e. O zaman ki Belen, boyunlarında ağır çanlar taşıyan, mavi boncuklu kolyeler takan kervanların gelip geçtiği; ya da konakladığı Amanos geçidi imiş. Kervanlarla ilgilenen insanlar beyaz şalvar üzerine, çizgili gri rengin tonlarını yaşıyan mintanlar giyer, kırmızı fes takarlarmış.

Shepard of Aintab kitabında Belen hakkında epey bilgi var: Belen’in çevresinde yetişen ve bir salkım bile yenemeyecek kadar şeker ihtiva eden üzümlerden; helva gibi karpuzlardan bahsediliyor kitapta. Bir de çevrenin manzarası pek hoşlarına gitmiş Shepard’ların. Belen’den geçerken gökyüzünün rengini, arazilerin rengi ve manzaralarını, doğanın çeşitli renklerini ve misafirperver yerlileri hiç unutmamışlar.

Geçen haftalarda, tavsiye üzerine Belen’deki Kurtoğlu restorana gittik. Pek beğendiğimiz için, bir başka gün randevu alıp, sahibi Gazi Bey ile uzun saatlar süren sohbet ettik
Gazi Kurtoğlu’nun ailesi kasap. Eskiden beri hayvanlarını kendileri besleyip, kasaplık yaparlarmış. Daha sonra ailesi restoran açmaya karar verip, yetiştirikleri hayvanları gerçek anlamda profesyonel olarak değerlendirmişler.
İşini çok seviyor ve aile işletmesi olmasına rağmen, Lokantayı profesyonelce yönetiyor Gazi Bey. 3 aylıkken Konya civarından veya Siirt’ten alınan erkek kuzular, Belendeki ahırlarında arpa ve yulafla beslendikten sonra 6 aylıkken kesiliyor. Ben, erkek kuzu meselesine takıldım. “Neden, ille de erkek kuzu?” dedim. Gazi Bey bana Alevilerin dişi kuzuyu yemediklerini söyledi. Ve ekledi: “İstanbul’da restoranım olsa, servis ettiğim yemeği, Mehmet yemezse, Ahmet yer. Halbuki burası öyle değil. Bizim müşterilerimizin hoşlanmadıkları yiyecekler olursa, geri gelmezler.”
Sohbet boyunca Gazi Bey’den Lokantıcılığın esas prensiplerini öğrendim. “İyi restorancı, iyi kasap olmalı” diyor Gazi Kurtoğlu. Lokantacı olmak için bu mesleği sevmek gerektiğinden de söz ediyor. Sürekli iş başında olmak, diğer bir kriter Gazi Bey’e göre... “Şartlar ne olursa olsun, müşteriyi kapıya kadar gönderirim” diye de ekliyor.
Belenli ve çevreyi çok iyi bilen birine rastlayınca sormadan edemiyorum: “Yukarda Soğukoluk’ta Ayvazyan Lokantası vardı. Çocukluktan aklımda orada yapılan makarna böreği kalmış. Tam 30 sene uğrasıp, o böreğe benzer bir börek yapma başarısını gösterdim. Siz, orada servis edilen yemekler konusunda ne düşünüyorsunuz?”
“Mükemmel yemeklerdi. Bizim şu anda servis ettiğimiz yemekler de o mutfaktan etkilenmiştir. Bizde ki 10-12 çeşit meze orası orijinlidir desem yanılmam herhalde.” Gazi Bey’in dediğine göre, Kurtoğlu restoranın müşterisi acısız mezeyi katiyen yemezmiş! O nedenle, mezeler de, sofraya gelen biber çeşitleri de acı. Yalnız, mezeler sizi rahatsız edecek kadar acı değil. Acı, adeta bir lezzet unsuru olarak kullanılmış.
Belen, Amanos dağlarında bir geçit olduğu için manzarası da pek güzel. Ancak, Gazi Bey’in dediğine göre, özellikle 1980’den önce gelen Belediye Başkanı, arsaları plansız projesiz dağıttığı için bugün, tüm Türkiye’de olduğu gibi Belen’de de çarpık bir yapılaşma var ve bu manzarayı çok kötü şekilde etkiliyor. Vaktinde Belen sırtlarında çok güzel taş evler varmış, yıkıp, yerine apartman dikmişler.
Gazi Bey’le konuşurken yanımda Emel Hengirmen ve Şehvar Yanıç vardı. Söz döndü dolaştı nedense çorbaya geldi. Gazi Bey, “çorba sabahtan veya hasta olunca içilirdi. Yemeğe başlanırken çorba içmek adeti yoktu” dedi. Gerçekten düşününce hak verdim Gazi Bey’e. Yemekten önce çorba içmek bize batıdan girdi. İlginçtir, “çorba içmek” adeti de batıya, doğudan gitmiştir!
Belen ahalisi, çevre köylerden de üzüm alıp, pekmez pişirirlermiş. Pekmez, mayalı olduğu için katı imiş. Belen’de etler güzel olduğu için, domates, soğan, biber ve çok az salça ile yapılan Belen tavası da meşhurmuş.
Lafı çok fazla uzatmadan Kurtoğlu restoranda neler yediğimizi yazayım: Mezeleri, yoğurt, biberli yoğurt, humus, muhammara, közlenmiş biber, abu gannuş gibi klasik Akdeniz mezeleri, yanında şahane susamlı ekmeği unutmuyoruz tabii. Yoğurdu, yerel bir üreticiden alıyormuş Gazi Bey ve inek yoğurdu imiş, çok lezzetliydi. Ben tüm mezelerini beğendim lokantanın. Mutlaka başka yemekleri de vardı ama, özellikle Gazi Bey tarafından icad edilmiş Kurtoğlu kelle yemeğinden bahsetmem şart. Koyunun kellesi haşlandıktan sonra tüm kemikler ayıklanıyor. Kellenin haşlanmış etleri, kekik, kırmızıbiber, karabiber, sarımsak ve kuzunun bedeninden çıkan yağla çömlek içerisinde fırına veriliyor. Biraz kızardıktan sonra servis ediliyor. Nefis ötesi bir yemek oluyor! Çömlekte servis ettikleri mumbar, Ayyuş Teyzem rahmetlinin yaptığından sonra yediğim en içesine, lezzetli mumbardı herhalde... Biliyorsunuz mumbar, koyunun ince bağırsağından yapılır. Kurtoğlu restoranda da incecik bağırsağı temizledikten sonra bulgur ve pirinç karışımı, baharatlarla dolma içi hazırlayıp, çok dikkatli şekilde doldurmuşlardı. Sırf o mumbarı yemek için uzak mesafeden gelmeyi değer!
Kurtoğlu restoranın etleri kendi besisi olduğu için, kıyma ile yaptıkları tepsi tavası da; küçük kuşbaşı ile yaptıkları Belen tavası da şahane... Et, yumuşacık olduğu için, Belen tavanın içerisinde domates, biber ve soğanla şahane pişmişti... Etin insan vücuduna gerekli mineralleri verebilmesi için çok pişmemesi gerekiyor biliyorsunuz. İşte, Kurtoğlunda yediğimiz Belen tavanın içerisindeki et de böyle tam kıvamında pişmişti.
Evet, insan işini sevince; işini bilince ve başkasına hizmetden keyif alınca ortaya mükemmel bir lokanta çıkıyor. Belendeki Kurtoğlu’da zevk içerisinde lezzetli yemekler yiyebileceğiniz keyifli bir mekan...



Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/p/yazilari.html adresinde
WELAJANS Web sitesi çözümleri; Sizin de bir web siteniz olabilir. ->>> htt:// www.sitepaneli.net